“Mercia verir ve alır” dedi. Babasının her şey için mantığı buydu. Bu toprak, yani onun daima, hakkında neredeyse hiçbir şey bilmediği krallara hayranlığından ötürü hep antik adıyla andığı Mercia, verir ve alır. Hayattaki her türlü kader bu tek cümleyle açıklanırdı. Almadan vermek yoktur ve Mercia’nın aldığı bedel daima adildir. Daniel Willes bu kitabı 1872’deki Pelsall Hall Kömür Madeni faciasında hayatını kaybeden madencilere adamıştır. Michael bir madencidir, Sanayi Devrimi’nin en bunaltıcı zamanlarında İngiltere’de madencilik yapan insanların yaşam koşullarına şahit oluruz onunla birlikte. Babasından miras aldığı ve çocuk yaşta başladığı mesleğin kendisiyle birlikte son bulması için çocuğunu okutmak uğruna iki farklı madende çalışır, sonunda bir umut ışığı gördüğünde de ayakta duramayacak hale gelir... Yaşadıkları evde, yerin bin kat altında, kaybettiğini düşündüğünde yollarda, Mercia’nın ondan aldıklarının telafisini arar. Gerçek bir olaydan esinlenerek yazılan bu kitapta Micheal’la birlikte yoksulluk, sefalet ve umuda dair gerçek bir yolculuğa çıkıyor okur. Michael çizmelerini giydi. Ayağa kalkmayı düşününce korktu. Kalkabilecek miyim, diye düşündü. Babam gerçekten haklı mıydı, diye düşündü. Bu toprak verir ve alır, Tanrı da böyle yapar, sanki ikisi birmiş gibi. Ve bu doğruysa bile, o zaman, yahu Allah aşkına ya da toprak aşkına, benim olan şey nerede? Bana verdiği ne?