İnsan, bazen hayata hikâyenin penceresinden bakmayı bilmeli. Gerçek hayatın zorlayıcı etkilerinden sıyrılıp kurgusal âlemde kendi öyküsünün izini sürmek, hiç de fena olmasa gerek çünkü her insanın anlatılmaya değer bir öyküsü vardır. Her insan, kendi öyküsünü düşler, yaşar ve çoğu zaman bunu yazıya dökemez. Bu sebeple kendi öyküsünün hüznünü, coşkusunu yazarın kaleminde bulmak ister çünkü zor bir iştir yaşadığını ya da düşlediğini yazıya dökmek. Öykü, hayata açılan kapıdan yazarın sessizce içeri girip gözlemlediklerine kendince anlamlar yüklemesinden meydana gelir. Kolay değildir düşlenenleri gerçeğin potasında eritmek, düşlenenlere yaşanmış izlenimi vermek. Hayal kurmanın sınırı yoktur ancak sınırsız hayalleri anlatacak sözcükler sınırlıdır. Bunun için sözcüklere yeni anlamlar yüklemek, onların ses ve anlam değerlerinden ustaca yararlanmak gerek. Öyleyse sözcüklerin tılsımını çözmek için yazarın kaleminden damlayanların göle dönüşmesini beklemek doğru olacaktır.