“Herkes kendi içinde taşıyor ölümünü, meyvenin çekirdeği kabuğunun altında sakladığı gibi; ne var ki hakkında hiçbir şey bilmiyor. Sevdiklerimizin, yakınlarımızın ölümlerini kendi ölümümüz gibi yaşadığımız da doğru değil. İnsan yalnız ve sadece kendi ölümünü ölüyor.” Hiç ölmeyecekmiş gibi yaşayabilir mi insan? Yoksa sonsuzluğun iç karartıcı tekdüzeliğinden bunalıp ölümü mü gözler? Bitmeyen anlam arayışımız ölümü sürekli ertelemek, belki de yenmek için midir? Kafka’dan Camus’ye, Dostoyevski’den Tolstoy’a, Sadık Hidayet’ten Borges’e, Samuel Beckett’ten Anadolu erenlerine, Yunan mitolojisinden kutsal kitaplara kadar, kimi zaman kendi deneyimlerinden de yola çıkarak ölümün izini sürüyor Nedim Gürsel.