Romantizm öldü mü? “Belki şu an gecenin karanlığını deliyordur gözlerin Pencerenin önünde otururken Elinde bir bardak çay…” Belki de ölmemiştir! “Miş’li geçmiş zamanların Üçüncü tekil şahıs’ıyım Gelecek zamanların hikayesi alemimde yaşarım…” derken, belki de okuyucunun duyguları dile geliyor. “Gözlerim gözlerine dalarken Ve ellerimdeyken karanfil kokulu ellerin Ben böyle ayrılığı hiç düşünmemiştim…” Kim düşünür ki? “Kelimeler arasında kaybolmaya yüz tuttum Kimi kazındı zihnime, kimin’ o an unuttum Kelimeler satır satır okunan kelimeler İlmek ilmek, düğüm düğüm dokunan kelimeler…” Kelimeler değil mi satır aralarındaki aynalarımız? “Bu hikaye bir kadını anlatır Bir kadın dünyayı. Tanrıdan gayrı kainatta Bir tek, kadın yaratır. Bu hikaye Öyle bir kadını anlatır…” Bu kitap ise iflah olmaz romantiklerin duygularına tercüman olmaktan başka bir gaye taşımaz kendince… Şiir, hayatımızın vazgeçilmezleri arasında, var olduğumuz günden beri. Hatta yazının bulunuşuna dek şiirle aktarılmış insanlık tarihi kulaktan kulağa, destanlarla, söylencelerle. Bu yüzden özleriz şiiri, belki de farkına bile varmasak da, kulağımıza gelen bir mısra ile ortaya çıkar özlemimiz. Şiir, gençlik yıllarındaki “aşk”larımızdır, dertlerimize tercüman olan “ah”larımızdır, çoşkun duygularımızın dile geldiği “şarkı”larımızdır kimi zaman, kimi zaman kederlerimizi döktüğümüz “ağıt”larımızdır, şiir “hayat”ımızdır kısaca. Kültür ve Turizm Bakanlığı, Somut Olmayan Kültürel Miras Listesi’nde yer alan Halk Şairi Hakan Karcı’nın kaleminden dökülen dizeler şiire olan özlemimizi de giderecek aynı zamanda. Hakikaten, şiiri özlemedik mi?!