Bitkin bir halde, koltuğunun altından solgun mavi kaplı defterini çıkararak: - Buyurun, dedi. Bu “buyurun” ifadesi ile o, aradaki resmiyeti muhafaza etmeye çalışıyordu. Peki neden?.. Halbuki “Al oku.” demek istediğine adım gibi emindim. Ellerini, avuçlarımın içine alarak, minnet duyguları içerisinde defteri aldım. Gözleri dolmuştu. Evlâdını teslim eder gibiydi. Ona uzun uzun baktım ve: - Çok teşekkür ederim, dedim. Belli etmemeye çalışsa da evlâdına veda eder gibiydi... Dudakları titreyerek: - O deftere gözün gibi bak. Allah’a emanet ol oğ... sözünü tamamlayamamıştı. Gözleri dolu dolu olmasına rağmen gülümsemeye çalıştı. Damarları şişmiş, buruşmuş ellerini havaya kaldırarak, bana el salladı ve güçlükle sözlerine devam etti: - Sakın unutma! Arasına koyduğum sarı zarfın içindeki mektubu en son okuyacaksın. Söz mü?..