Acı dolu hatıralarından kaçıp küçük bir kasabada kendini iyiliğe adayan bir Sanat Tarihçisi… Kadim taşlar arasında, toprağın üstünü örttüğü bir efsane… Romalı Maxima’nın, on beş asır sonra gün yüzüne çıkan, dramatik hikâyesi… Hazineleriyle ünlenen Karun’un, doymak bilmez nefsiyle imtihanı… Masum “Suret”i okurken, iyilikle kötülüğün, asırlardır süren ezeli mücadelesine tanık olacaksınız. Ve başka hiçbir şeyin, bir çocuğun masumiyeti kadar sarsıcı olmadığını göreceksiniz. “…Tepeye tekrar geldiklerinde, akşam karanlığı çökmüştü. Ay yavaş yavaş yalancı konağın üstünde belirmeye başlamıştı. Dumanlı, grimsi bulutların kuşatması altında, yeşili görünmeyen otlakların üstünde, sabaha dek sürecek saltanatını yaşıyordu. Uzaklardan duyulan baykuş sesleri ise onun bu saltanatının muhafızları gibiydi. Rüzgâr, uzun çalıların üstünden ıslık çalarak geçerken, iki genç, yamacı çıkıp evin önüne vardı…”