1814 yılında yayımlanan Mansfield Park için Jane Austen’ın başyapıtı denebilir. Jane Austen’ın bu roman özelindeki anlatım tekniği çetrefildir, dil kah açılıp genişler kah kapanıp daralır; bazen semboller ve metaforlar yüklenir; dildeki bu dalgalanmalar anlatılmak istenen olaylarla doğrudan alakalı tabii: burjuva orta sınıf ailesi. Sürekli doldurulmaya çalışılan ama bir türlü dolamayan, hep fire veren bir boşluktur aslında burjuva aile hayatı: ilişkiler sıkıcı, değerler yüzeyseldir, arzular ve tutkular yükselme ve itibar kazanma hırslarından ötürü daima bastırılır; arzunun engellenmesi mevcut kimlikleri içten içe bunalıma sürekler. Karakterler çözülüp dağılır ama yeniden toparlanamazlar. Jane Austen bu yapıtında burjuva varoluşunu gerçekçi bir tarzda açığa vurur, bu esnada aile kurumunun, iktidar ilişkilerinin, zenginleşme tutkularının kuvvetli bir eleştirisini yapar, mevcut sıkıcı varoluştan çıkış için de kendi üzerine kapansa da bir imkan olarak aşka işaret eder: En seçkin yazarın kaleminden bile bundan daha değerli bir mektup çıkmamıştı. Zaten bir kadına duyulan aşkın coşkusu, onu yazan yazarı aşar ve yazdığı nasıl olursa olsun onun için mutluluk kaynağı olurdu... Her ne kadar aşk bir imkan olarak belirse de, burjuva ilişkilerinin sarpa sarmasından ötürü “mutluluk kaynakları” kurur; kabaran duygu selleri dışarı akamadığı için içeriyi aşındırır, özneler zamanla solar...