“... Annelik bir yanıyla ölüme benziyordu. Senin yaralarıma dokunduğun her an hayatımın o par- çası bir film şeridi gibi geçip gidiyordu gözlerimin önünden ve o parçaya dair hisler uyanıyordu içim- de. Canlı. Yüzleşiyordum. Sonra bir farkındalık, bir bakış açısı doğuyordu içime. Özgürleşiyordum. Ve annelik bir yanıyla tıpkı yaşama benziyordu. Öle- rek özgürleşen her parçamla yeniden doğuyordum.”“… Çünkü insan yaralandığı yerden yaraladığında değil, yaralandığı yerden iyileştirdiğinde kendisi de iyileşiyordu!” “‘… Bütün cevapları bilen, şüpheye yabancı, her şeyin onun için kolay ve net olduğu bir annedense, insan olmanın bütün iç çekişmelerine sahip bir an- nenin çocuğu olmayı tercih ederim.’ Winnicott’un bu sözlerine sığınarak derin bir nefes aldım.” Sinem Uslu, bu kitapta annelik deneyimiyle birlik- te her geçen gün sayısı ve yoğunluğu artan sorula- rı aracılığıyla; Berin Orhan, Gülüş Türkmen, Damla Çeliktaban, Hüma Zeybek, Nihan Kaya, Selen Çağlayık ve Şule Seda Ay’la söy- leşiyor. Teması annelik olan M’ana, sorular ara- cılığıyla doğa, feminizim, sanal annelik, doğum, ölüm, maneviyat gibi birçok konuya temas ediyor.