“Cıva benzeri metal toplar, gelenlerin sadece silahlarıysa biz BİRSEN EKİM ÖZEN istilacılarımızı görmedik bile. O kocaman mor UFO’lar, tuhaf bir top ordusu ve vahşet; başka bir şey yok. Kelimenin tam anlamıyla hayat durdu. Artık kimse dışarı çıkamıyor. Her gün bir saat verilen televizyon yayını olmasa dünya üzerinde ne olduğunu öğrenemeyeceğiz. Bizim apartmandan hayatını kaybeden olmadı ama sokağa çıkmak isteyenlerin alev alev yandığını, cesetlerinin küle dönüşüp tozlarının rüzgârda savrulduğunu gördük. Ara sıra kuvvetli patlama sesleriyle sallanıyor, dumanların yükseldiği noktaya göre saldırının nereye yapıldığını tahmin etmeye çalışıyoruz.” Oysa ne kadar mutluydu insanlar… Teknoloji öyle ilerlemişti ki artık kimse zayıflamak ya da giyinmek için uğraşmıyor, indirdikleri uygulamalarla her zamankinden zarif ve şık görünmeyi başarıyorlardı. İnternette araştırma yapmak için gözlerini açıp kapamaları yeterliydi. Muhteşem görsellerle bezeli programların içinde diledikleri macerayı yaşayabiliyorlardı. Gözlerine, kulaklarına, derilerine kendi istekleriyle yerleştirdikleri implantlarla gönüllü girdikleri sanal evren, daha yaşanır hale getirmişti hayatı… Ta ki işgal edilinceye kadar! Birsen Ekim Özen’in Ludus ile kurduğu dünyada gerçekliğin nerede bittiği, oyunun nerede başladığı bilinmiyor. İşin aslı; oyun, elinizin altında sizi bekliyor.