“Sadece oyundan çıktım. Artık bir bedene ihtiyacım yok.” Bir arkadaş grubu Baraka Otel’de buluşur ve geçmişin defterini açtıkları masada hem onlar hem de okur için bitmek bilmeyen bir hesaplaşma baslar. Sonrası ambulanslar, öte dünyadan gelen kısa mesajlar, arafta sıkışanlar... Aslında neredelerdir, gerçekten o masada oturuyorlar mıdır, yoksa tüm bunlar onları uzaktan izliyor gibi görünse de geçmişin ve geleceğin hâkimi anlatıcının zihninde mi olup bitmektedir? Ezgi Ayvalı, ikinci romanı Kutlama’da, yalnızca oyunsu bir metin inşa etmekle kalmıyor, aynı zamanda roman kişilerinden her birine sırayla tuttuğu sahne ışığıyla, oyunu metnin kendisi haline getirerek kurmacanın romanını yazıyor. Artık ne yapıp etseler ölemeyeceklerdi ve bu, bir fikir olarak bile pek çok şeyi de beraberinde götürüyordu. Artık korkmuyorlardı ve beklentileri de kalmamıştı. Mutlu falan da olmayacaklardı çünkü mutsuzluk veren her şey tamamen ve sonsuza kadar ortadan kalkmıştı. Artık ölmeyeceklerdi ama yasamayacaklardı da. Bir bekleme salonunda oturup hiçbir şey beklememek gibi, bası sonu olmayan bir rüyanın içine hapsolmuşlardı. O kadar uzun baktılar ki sonunda gözleri karanlığa alıştı.