“Herkes neşelendiğinde ben de neşeleniyorum. Sonra neşe pörsüyor. Ne olduğunu bilmiyorum. Ne getirirlerse ben çevresini kuşatıyorum. Tek yapabildiğim kuşatmak. Kuşattıkça, getirdikleri şey, kokular, duygular, sözler koyulaşıyor, yoğunlaşıyor, ağırlaşıyor. Sonra havalandırıyorlar içeriyi toprak kendini hatırlatıyor. Gidemedikleri adımları da getiriyorlar, söyleyemedikleri sözleri de. Onları bende gidiyor, bende söylüyorlar.” Günay Çetao Kızılırmak’ın öykülerindeki insan, yaşamayı kolaylaştıracağını sezdiği şeyi tam bulacakken kaybediyor. Aşk eski şarkılarda unutulmuş, ormana gitmek “kitabî bir heves”, günün uzun tüneline iki ucundan dalan iki insan birbirine ulaşana kadar yorulup uyuyakalıyor. Derin bir nefes alıp yeniden yola koyulmaktan başka çare yok, ama önümüzde sandığımız, yürüdükçe varacağımızı düşündüğümüz hayat hep geride bir yerde kalıyor. İleriye veya geriye değil, daha derinlere gitmek gerekecek artık, köstebek yolları kazarak... Köstebek Yolları, şehrin ve yaşamın düğümlerini çözüp insanı bulmaya, görmeye çalışıyor.