“Sana artık ‘Gel!’ demiyorum. Bendeki sen dışındaki sen öyle bir hale büründü ki her tarafı kıpkızıl. Bir zamanlar bedenini sarmalayan beyazlık, artık koyu bir kızıl renge bürünmüş ve etrafa koyu parlaklıklar saçıyor. Sana yaklaşmak, korkularımın kaynağı olan kızıllığı aşmaya bağlı. Maalesef ki ben bu kızıllığı aşamayacağım. Buna ne gücüm ne de şu anki ruhi dinginliğim yeterli. Kal artık kendi kızıllığında. Sen bendeyken hep aktın, benden gidince başkalarının kızıllığına kapıldın. Başkalarının kızıllığına bürüneni ancak başkaları aklar.” Umudu baltalanmış bir zedenin kırık dökük duygularıydı yukarıdaki satırlar. Karşılıksız kalan beklentilerinin belli bir süre askıda bırakıldığı ve daha sonra ansızın yere çalındığı; kendisinden başkasına açılamayan, hislerinin yoğunluğunda boğulan bir duygu yanığı adamın… Depremin altüst ettiği hayatlar, yeni filizlenmeye başlamış bir sevda ve karanlıkta yolunu bulmaya çalışan yalnız adam… “Görünenin Ötesinde” ile başlayan hikaye “Kızıl” ile devam ederken dokunası sevda, kızılın gölgesinde vücut buluyor.