…Seksen yıl önce bu vakitler, yalnızca düğünlerde giydiği saten kumaştan yeleğinin içinde, kır saçlarının diplerine kadar terlemiş kemençeci, kundurası ile balkonun ahşap zemininde, hayatında tuttuğu son ritmi işitiyordu.İki yıl önce bu vakitler, yemenisinin oyalarından damlayan yağmur damlalarının ıslattığı ellerinde sımsıkı tuttuğu bir taş vardı kadının.Bundan üç yıl önce Yırca’da altı bin zeytin ağacı kaşları çatık bekliyordu.On ay önce bu vakitler, yolun kenarındaki kavak ağacı, önünden koşarak geçen kadının, erkeklerin karanlığından kaçışına seviniyordu. Hanife on ay önce yaşıyordu.Bundan beş yüz yıl önce bir kadın, kaynayan kazandan buharı tüten aşureyi umutla kokluyordu…