Kimlik, özellikle küreselleşmenin etkinliğini genişlettiği 2000’li yılların başından itibaren siyasetin merkezinde yer alan bir kategori haline gelmiştir. Bireye toplumsallaşma süreçleri içerisinde kazandırılan normatif unsurlar olarak tanımlayabileceğimiz kimlik kavramı, bir yere, bir objeye ya da bir kolektiviteye aidiyet yarattığı için ehemmiyet taşımaktadır. Nitekim psikolojik ve fizyolojik anlamda kendini güvende hissetmesi için herkesin mutlaka bir kimliğe sahip olması lazımdır. Bu kimlik bir aileye mensubiyeti beraberinde getirebileceği gibi dinî, mezhebî, ırki, ulusal ve etnik bir kolektiviteden de kaynaklanabilir.Kuşkusuz herkesin kendi kimliğini öğrenme, kendi kimliğini sürdürme ve kimlik sahibi olmanın konforunu yaşama hakkı vardır. Zira kimlik, meşru ve toplumsal bir gerçeklik üzerinden tanımlanan bir aidiyet unsurudur. Kimlik, tanımı gereği her ne kadar çatışmacı ve ötekilik yaratan unsurları bünyesinde barındırmış olsa da, birleştirici, uzlaştırıcı ve hedef oluşturucu işlevlere de sahip olan bir parametredir. Ancak burada kimliğin istismarını yaratan şey, ulusal ve uluslararası siyasete kurban edilmesidir ki bu durum, ‘kimlik siyaseti’ terimiyle ifade edilir.Tüm bu bilgilerin ışığında kimlik siyaseti, insanın salt insan olarak değil de etnik kökeni, dini, mezhebi ve ulusal kökeni üzerinden siyasi analize tabi tutulmasıdır. Başka bir ifadeyle siyasetin, insanların aidiyetlerine bağlı olan şekillenmesi, kimlik siyasetinin bir neticesidir. Bunun en bariz örneği olarak, Suriye’de yaşanan iç savaşı gösterebiliriz. Bugün biz analistler Suriye’deki insani dram yerine, Ezidîler, Marunîler, Keldanîler, Nusayrîler, Kürtler, Türkmenler, Araplar, Sünnîler ve Şiîler bağlamında siyasi plan, kestirim ve stratejileri konuşmak durumunda kalmaktayız. Bu durum insan merkezli bir dünya kurmayı engellemekle kalmıyor, gerek ulusal ve gerekse uluslararası arenada yeni çatışmaların, yeni bölünmelerin, algı operasyonlarının, asimetrik mücadelelerin ve vekâlet savaşlarının nedeni hâline geliyor.Bu bakımdan elinizdeki kitap, kimlik siyasetinin nasıl oluşturulduğunu, çatışma ve krizlerden nasıl beslendiğini ve bizatihi bu siyaset tarzının ne tür krizlere yol açtığını sosyolojik, toplumsal ve tarihî boyutlarıyla ele almaktadır. Bu kitabın iddia ettiği tez ve bu tezin en somut örnekleri incelendiğinde görülecektir ki, son dönem yaşanan ve her gün konuştuğumuz krizlerin arkasında da kimlik siyaseti yatmaktadır.