Nietzsche’nin “Bir kafa ne denli doğruya dayanabilir, ne denli doğruyu göze alabilir?” sorusuna cevap gibidir Leylâ Erbil’in yazın dünyası. Leylâ Erbil’de kendini betimlemenin, kendine bakmanın, eleştirmenin, itirafın hermeneutik rolüyle kendi kendinin yorumbilimcisi olmanın, daima yüzleşmenin ve parrhêsiastês olarak yaşamanın yüceliğiyle kurulu bir hayatın yazısı okunur. Leylâ Erbil, bireysel anlamda adalet sağlamanın yolunu, kendiliği üzerine düşünerek oluşturur ve yazısını bu yolda kurgular. Gerektiği anda konuşmanın erdemli yaşamakla, haysiyetle sarılı bir söylem biçimi olduğunun farkındadır. Leylâ Erbil, tıpkı kaleme aldığı kadın-yazarlar gibi kendiliğini inşa etmek için çabalamış, varlığı ile hayata karşı direnmiş bir yazar. Burcu Şahin de Kendi Heykelini Yontan Kadınlar’da Leylâ Erbil’in romanlarını “kendilik bilinci” açısından inceliyor ve satırlar arasında hem yazarın hem de yarattığı kadın karakterlerin verdiği mücadelelerin izini sürüyor. Leylâ Erbil’le, Kalan romanını yazdığı dönem tesadüfen tanışan ve bu kısa görüşmenin etkisinden uzun süre çıkamayan, doktora tezi için buradan ilmekler yakalayan Burcu Şahin, aitsiz kimlikler etrafında bir tema örmeye başlar. Erbil’in karakterlerinin ve meydan okuma yöntemlerinin Foucault’dan yola çıkarak derin analizini yapar. Romanlardaki kendilik pratiklerini, öznellik, sorumluluk, erdem, hafıza ve kimlik gibi birçok farklı açıdan irdeler. Bu kapsamlı inceleme, edebiyat araştırmacıları kadar Leylâ Erbil okurları ve meraklıları için de bir başvuru kaynağı.