“KAYBEDECEK HİÇBİR ŞEYİ OLMAYAN BİR ADAMLA PAZARLIK ETME.” Yedi Kent İsyanı bastırılmıştı. Sha’ik ölmüştü. Geriye yalnızca, Gürzlü Leoman’ın liderliğinde, Y’Ghatan şehrinde saklanan bir grup isyancı kalmıştı. Bu kadim kaleyi kuşatma ihtimali, savaş yorgunu On Dördüncü Ordu’yu huzursuz etmekteydi. Çünkü burası, imparatorluğun en büyük şampiyonu Dassem Ultor’un öldüğü ve Malazan kanının sel gibi aktığı yerdi. Ölüm kokan, karanlık bir mekândı burası. Ancak başka bir yerde, çok daha büyük bir çatışmanın piyonları ilk hamlelerini yapıyordu. Sakat Tanrı panteona sızmış, kutsalların saflığını zehirlemişti. Bu yeni düzenin gölgesinde, bir ayrılık fırtınası yükselmekte ve tanrılar taraf seçmeye zorlanmaktaydı. Ancak hangi tanrı ne karar verirse versin, kozmosun dengesi artık geri dönülemez bir şekilde bozulacaktı. Kurallar yeniden yazılacak, ürkütücü ve zalim bir gerçeklik doğacaktı. Kan ilk defa ölümlülerin dünyasında dökülecek ve dünya bir daha asla aynı olmayacaktı... Bu yeni dünyada, tanıdık ve yabancı yüzler kaosun içinde kendi yollarını aramaktaydı. Heboric Hayalet Eller, ele geçirilmiş Apsalar, hırsızken katil olan Kesici, savaşçı Karsa Orlong, kadim gezginler Icarium ve Mappo... Her biri unutulmuş sırların yüküyle adımlarını atmakta, kendi iradeleriyle şekillendirebilecekleri bir kader arzulamaktaydı. Bu acımasız oyunda tanrıların müdahalesinden kaçmaya çalışacaklardı. Ancak tanrılar bir kez oyuna dahil olduğunda, nazik davranmazlar. Ve bıçaklar bir kez çekildiğinde, merhamet beklemek yalnızca boş bir hayalden ibarettir. Cennette savaş çıkacaktır. Ödül ise varoluşun kendisidir... “Her açıdan destansı... Erikson dev bir konuyu ustaca kontrol ediyor... Fânilerin ve tanrıların dünyası sahiden de huşu verici bir çatışmada buluşuyor.” —Enigma “Aksiyon ve hayal gücü konularında kimsenin eline su dökemeyeceği Erikson, destansı vizyonuyla Tolkien ve Donaldson gibilerin arasına katılmakla kalmıyor, belki daha bile öteye geçiyor.” —