Artık yazamaz olmuş, sözü yitirmiş bir yazar. Kendisine dayatılan başarı ölçütlerini reddedip, dünyayı saran şiddetten kaçmak için uzak adalara sığınan tutkulu bir bilim kadını ve oğulları. Destanların çağrısı ve ezilmişliğin isyanıyla çıktığı dağların şiddetinden kaçan bir Kürt genci. Töreden kaçan gencecik bir kız. Bir itirafçı. İstanbul’da, bir canlı bombanın kör saldırısında parçaları dört bir yana dağılan bir yabancı. Güneydoğu’da bir şehir, özel bir kadın, özel bir yaşam. Norveç’te küçücük bir ada, hiç gelmeyecek masal prensesi annesini bekleyen bir çocuk. Şiddet nerede başlar? Laboratuvarda deney hayvanlarını keserken mi, savaşta ölürken, öldürürken mi? Çocuğuna kendi değerlerini dayatırken mi, insanın acısının fotoğrafını çekerken mi? Töreyi uygularken mi, sevişirken mi, yoksa yabancıyı ötekileştirirken mi? Bir söz arıyordu: kaynağı kurumuş, yitik sözü. Bir ses duydu: Zarok Kuştin! Çocuğu öldürdüler! Çığlığın peşine takıldı, uzaklara gitti, insana ulaştı ve sözü buldu. Tanıtım Metni