Uzaklaştıkça, karşısında nasıl da küçülüyordu. Ardında, ufukta yitenler el sallıyordu gün ışığı saçan yüzleriyle o gün sessiz miydi şehir? Ne bir çiçek ne bir kuş ne de rüzgâr... Varlıkla yokluk arasında süzü-len katledilmiş bir yaşamın hüznünü mü taşıyordu bulutlar? öylesine çaresiz öylesine ürkek bir daha tutabilecek miydi bu düşün ellerinden? Bulanık zihninde düşünceler birdirbir oynarken, pireler gibi sıçrıyordu sarsıntılardan. Yanındaki ses, telaşla elma bahçele-rinde geziniyor o duymuyordu. Yumağın iki ucunun da kendisinde olduğunu bilmesine rağmen düğümlerden bulamıyordu öteki ucunu, iç sesi, ‘iyi değilim ‘ diye haykırıyordu. Bunca gel-git arasında kaybolmuşken birdenbire bıçak gibi kesip attı bir ses, düşüncelerini.