Kamusal alan; bireylerin aktif katılımı ve özgürce tartışmasına açık, şiddetten ve kişisel çıkarlardan arınmış iletişimsel eylemin sürdürüldüğü, rasyonel-eleştirel söylemin yapılandırıldığı ve devletin müdahalesinden kurtarılmış bir alandır. Karşıt kamusallıklar ise, tarih boyunca kamusal alan içerisinde seslerini duyurmuştur. Çeşitli toplumsal alt-gruplar, işçiler, farklı etnik ve milliyetçi gruplar, dini cemaatler, kadınlar, marjinal sınıflar farklı yer ve biçimlerde kendi iletişim ağlarını, örgütlülüklerini, kamuoylarını ve gündemlerini resmi olmayan yollardan oluşturmuşlardır. Bu konuda, yaygın medya karşısında; alternatif ve muhalif/karşıt medya önemli bir rol üstlenmiştir. Türkiyede ise, farklı/karşıt kamusal alan tanımlamaları üzerine yürütülen tartışmalar; kamusal alanın şekillenmesi için verilen mücadelenin söylemsel bir ifadesi olarak tanımlanabilir. Günümüz Türkiye kamusal alanında; farklı kamusal adacıkların etkinliği zayıfla(tıl)sa da varlıklarını halen sürdürmektedir. Kaldı ki, hem sınıfsal hem de kültürel kimliklerin kamusal alanda ve medyada temsiliyet kazanma çabalarına yönelik yürüttüğü farklı mücadelelerin galebe çalması konusunda; medyanın da, kendisini yeniden bir özeleştiriye tutmasının zamanı çoktan gelip geçmeye başlamıştır.