Bir varmış bir yokmuş. Yıllar önce bir küçük kasabada sevimli mi, sevimli, tatlı mı, tatlı Küçük Ömer isminde bir çocuk varmış. Bu çocuk herkesi sever, herkes tarafından sevilirmiş. Tan yeri ağarmadan kalkmayı, güneşin doğuşunu seyretmeyi çok severmiş. Yine böyle bir gün erkenden kalkmış. Çapasını omzuna atmış, tarlanın yolunu tutmuş. Eski lastik ayakkabılarıyla patika yollardan koşar gibi gidiyormuş. Güneş doğmadan ırmağın kenarına yetişmek istiyormuş. Bir ara başını kaldırmış. Ufka bakmış. Güneş neredeyse doğacakmış. Bütün gücünü toplayıp koşmaya başlamış. Böğürtlen ağaçlarının arasından geçmiş. Küçük ısırgan otlarının üstünden hoplamış. İlk söğüt ağacının yanına gelince ırmağı görmüş. Çok sevinmiş. Pırıl pırıl akan ırmağın etrafındaki ağaçlarda binlerce kuş, ötüyormuş. Sanki güneşin doğuşunu kutluyorlarmış. Söğüt yapraklarının ırmağın akıntısına kapılarak titreyişi görülecek kadar güzelmiş.