Faust varoluşun gizlerini çözmesine olanak sağlayacak “toplam bilgi”ye ulaşmayı arzular. Oysa “toplam bilgi”ye ancak “Tanrı” sahiptir. Faust bir anlamda “Tanrı” gibi olmak, kendisinde “Tanrı”yı var etmek ister. Ancak geldiği yer, Sokrates’in: “Bildiğim tek şey hiçbir şey bilmediğim” sözü olmuştur. “Tanrısal bilgi”yi inkâr eden Mephistopheles’e “ruhunu satmak” tutkularının tatminine değer. “Aşkınlık” (“Tanrı” gibi olma, her şeyi bilme, sonsuzluğa ulaşma arzusu) ile “içkinlik” (insanlık durumunun sınırlılığı, dünyevi hazların çekiciliği) arasında bir sarkaç gibi gider gelir Faust. Mephistopheles Faust’u “aşkınlık”tan uzaklaştırmak için bütün “şeytani” yolları dener. Tanrı ise, Faust’un bu çözümsüz ikilemden kendisini kurtarması için, insana verdiği özgürlüğe, aklını kullanma yetisine güvenir. Ne ki Faust “insan-Tanrı” düşüncesine karşı koyamaz. Oysa “kibir”, Mephistopheles’e çağrıdır. “Tanrı” ışığından uzak, “içkinlik”in karşı konmaz hazları baskın çıkar Faust’ta. Mephistopheles’in tüm çabalarına karşın, insanların iyiliği için yaptığı işler “üstünlüğünün” boş bilincini gösterir Faust’a. Mutluluk insani sınırlar içinde kalarak, insan kalarak gelir Faust’a bu hayat karnavalında. Göklerin çağrısı Hristiyan’ca bir kurtuluşu çağrıştırsa da, sonuçta Gretchen bir Azize ya da Meryem değildir, Faust da bir lanetli. Onları büyük kılan kusurlarıdır. Çünkü yanılarak bulurlar doğru yolu, insanı “insan” yapan şeyi: “Bir yansımadır ancak / Bütün fani olaylar; / Dönüşür burada gerçeğe / Erişilmez olan; / Tanımlandı burada / Tanımlanamayan; / Kadınlığın sonsuzluğu / Çeker oraya bizi.”