“Tal’at Bey, Osmanlı’ya karşı ilân edilmemiş bir savaşın başladığına emindi. Gelen telgraf haberleriyle yabancı büyükelçilerin verdiği haberlerin derlenip, rapor hâline getirilmesini istedi ve İttihâd ve Terakkî Cemiyeti’nin İstanbul’daki genel merkez üyesi olsun olmasın, bütün etkili üyelerini toplantıya çağırdı. Birkaç sa’ât içinde çağrılanların hepsi bir araya gelmişti. Rapor, her üye için birer adet çoğaltılmıştı. Tal’at Bey, hepsinden önce raporu okumalarını istedi. Saldırılar, Paris büyükelçilerimiz Mehmed Rıfat Paşa ile Sofya büyükelçimiz Ali Fethi Bey büyükelçiliklere girmek üzereyken yapılmış. Sofya’da VMRO, Paris’te de Taşnak mensûblarının bombalı saldırısı şeklinde gerçekleşmiş. At arabalarının ağzına kadar barut ve bomba doldurup patlatmışlar. Büyükelçiliklerin içinde bulunan herkes patlama ve yangının etkisiyle ölmüş. Ancak farklı bir durum var. O da rahmetli Mehmed Rıfat Paşa ile rahmetli Ali Fethi Bey’in öldürülme şekli. İkisi de uzaktan, bir keskin nişancı tarafından, ense köklerinden vurularak şehîd olmuşlar. Tal’at Bey, bunu söylediği ân, Halil Bey’in şaşkınlık ve öfke dolu sözü duyuldu. “Enverim gibi...”*** Elinizdeki eser, Türkiye’nin yakın târihine dâir yaratılan alternatif evren üzerinden ortaya konan bir simülasyondur. Bir tür distopya diyebileceğimiz bu eser, 20. yüzyılın başlarında, Balkan Fâciâsı’nın hemen ardından yaşanan iktidâr çekişmeleri üzerinden neler olabileceğini irdelemekte ve buna göre ortaya bir kurgu koymaktadır. Burada karakterlerin bir kısmı gerçek, bir kısmı ise kurgudur. Târihî olarak gerçekten yaşamış karakterlerin, romandaki yaşamı da kurgudur. Dolayısıyla roman, İttihâd ve Terakkî Cemiyeti ve yapısı üzerine biraz daha düşündürmeyi amaçlamaktadır.