Son yıllarda hemen hemen bütün Müslüman ülkeler, şeriatçı akımlarla çalkalanıyorlar. Kimi yerde iktidara da gelmiş bu akımların mesajında, din ve inanç özgürlüğü ile yetinmeyip toplumu, devleti, giderek bireyi, İslam’a göre yeniden biçimlendirmek var ve işin gerçeği, İslam da malzeme veriyor onlara. Çağımızla ilgisi ne bu mesajın? Aklın ve bilimin öncülüğü, düşünce ve örgütlenme özgürlüğü, başta emekçilerin ve kadınlarınkiler olmak üzere temel insan hakları, kısacası uygarlığın ulaştığı vazgeçilmez değerler göz önünde tutulduğunda, neyi temsil ediyor bu akımlar? İslam’ın uyanışı mı gördüklerimiz? Yoksa, çağını yakalama yolunda XIX. Yüzyıldan bu yana hayli mesafeler almış Müslüman dünyanın ilerleyişini durdurmakla kalmayıp onu daha da gerilere savıp savuracak gericilik rüzgârları mı? Türkiye gibi “Aydınlanma” yolunda nice menzillere erişmiş, aklı ve bilimi tek yol gösterici olarak bellemiş, ve öyle olduğu için de laik ilkeyi kabul etmiş bir ülke bakımından, daha da yakıcı sorular bunlar. Türkiye söz konusu olduğunda, demokrasi de gündeme geliyor: Onu, laik zeminden ayrı düşünebilir miyiz? Yoksa demokrasi ile laiklik, etle tırnak gibi birbirine bağlı süreçler mi? Okuyunuz göreceksiniz…