Her bilimin insan doğasıyla az çok bir ilişkisi vardır; her ne kadar bazısı insanoğlundan çok uzaklarda gibi dursa da, bir yerde, bir geçitte mutlaka insan doğasına dönüş yapar. Matematik, Doğa Felsefesi ve Doğal Din bile bir ölçüde İnsan’ın bilimine bağlıdır; çünkü hepsinin yolu insanı tanımaktan geçer ve hepsi insanın güçleri ve yetileri ölçüsünde değerlendirilir... Öyleyse Matematik, Doğa Felsefesi ve Doğal Din insanı bilmeye bu şekilde bağımlıysa, insan doğasıyla daha yakın ve sıkı ilişkileri olan diğer bilimlerden ne beklemeliyiz? Mantığın biricik amacı akıl yürütme yetimizin ilke ve işlemlerini ve tasarımlarımızın doğasını açıklamaktadır; ahlak ve eleştiri zevk ve duygularımızı değerlendirir; siyaset ise insanları toplumda birlik içinde ve birbirine bağımlı kabul eder. Bu dört bilimde, Mantık, Ahlak, Eleştiri ve Siyaset’te, insan aklını tanımamızı sağlayan veya bize insan aklının gelişimi ve donanımını veren hemen her şey kavranır. Bu yüzden, felsefe araştırmalarımızda başarı umabileceğimiz tek yol bugüne kadar uyguladığımız ve artık bıkkınlık veren oyalanma yöntemini terk etmek, yani bir şekilde sınırdaki bir kaleyi ya da köyü ele geçirmek yerine doğrudan başkente yürümek olacaktır. Bilimlerin merkezine, bir zamanlar hepsinden üstün olan insan doğasının ta kendisine yönelmek; orayı ele geçirince diğer her yer için kolay zaferler bekleyebiliriz.Bu noktadan da fetihlerimizi insan hayatını daha yakından ilgilendiren diğer tüm bilimlere yayabilir, sonra da sırf merak konusu olan bilimleri yavaş yavaş ve tam olarak keşfedebiliriz. Cevabı insan biliminin kapsamında olmayan hiçbir önemli soru yoktur, ayrıca bu bilimi bilmeden kesin olarak cevaplayabileceğimiz bir soru da. Böylelikle, insan doğasının ilkelerini açıklar görünürken, aslında bilimlerin -neredeyse tamamen yeni olan ve üzerinde güvenle yükselebilecekleri bu biricik temelde ortaya konmuş- tam bir dizgesini önermiş oluyoruz.