Türkiye Cumhuriyeti’nde ilk nesiller, acı tecrübelerden hareketle Millî Mücadele’yi, Yunanistan’ı destekleyen İngiltere’ye ve müttefiklerine karşı büyük bir zafer olarak görüyorlardı. Ancak zaman geçip de İngiltere ve diğer Avrupalı devletlerle ilişkiler düzeldikçe Türkiye’deki siyasi kamplaşmanın da etkisiyle bu algı değişmeye başladı. Artık İngilizlerin, Millî Harekete doğrudan müdahalede bulunmadıklarını ve dolayısıyla göz yumduklarını ileri sürenler vardı. Paranoya ve isteri öyle bir boyuta ulaştı ki, İngilizlerin, zaten istediklerini aldıklarını ve Millî Hareketi el altından desteklediklerini ima edenler türedi. Zamanında Millî Mücadele’ye karşı çıkanların ya da Ankara ile yol ayrılığına düşenlerin; sonradan yaşadıkları fikir karışıklıkları ve duyu bozukluklarıyla attıkları iftiralara dayanan bu iddialar neden ve hangi mantıkla ağza alınabiliyor? Anlamak zor değil! Yalnızca şunu belirtmek gerekir ki; Avrupalılar hatta Yunanlar dahi bu ve türevi iddiaları gündeme getirmediler.I. Dünya Savaşı bittiğinde İngiliz siyasi iradesi, Türkiye’yi istediği gibi şekillendirdikten sonra kollarını, bacaklarını ve kafasını bağlayarak arzuladığı şekilde konuşturabileceği ve gönlünce oynatabileceği bir kuklaya dönüştürmeyi amaçladı. İşte Millî Hareket bu düşüncelere, savaş sonrası plan ve projelere karşı doğrudan bir meydan okumaydı. Bu resti gören akl-ı selîm siyasetçiler hatta askerî yetkililer; İngiliz Hükûmeti’nin, Türkiye’ye yönelik kararlarını ülkedeki ekonomik resesyon, Yakın Doğu’da yaşanan gelişmeler ve elbette Millî Hareketin başarıları doğrultusunda sürekli sorguladılar. İngiliz Hükûmeti ise Millî Harekete karşı elindeki bütün kozları oynadı ve nihayetinde hamle yapma imkânını kaybetti. Bu çalışmada, elindeki bütün kartlar ve kozlar tükendiği için planlarını yeniden yapılandırmak ve hedeflerini küçültmek zorunda kalan İngiliz siyasi iradesinin, Türkiye ve Millî Harekete hangi perspektiften baktığı; Mezopotamya, Boğazlar bölgesi, Karadeniz ve Güney Kafkasya’daki köklü değişikliklerle birlikte incelenmektedir.