1930’ların İzmir’inde, yüksek tavanlı salonlarda yankılanan fısıltılar, büyük sırların habercisiydi. Zarif davetlerin, gösterişli sofraların ve gölgelerin ardına saklanmış duyguların hüküm sürdüğü bu hikâyede, dört farklı ruh, kaderin incecik ipleriyle birbirine dolanacaktı. Sevginin gölgesinde büyümüş bir çocuğun kaderle yaptığı zoraki anlaşma, boyun eğmiş bir adamın hayatını değiştiren o tek an, hırsın ve inatçılığın pençesindeki bir kalemin yazgıyı nasıl değiştirebileceği ve geçmişin küllerinden doğan bir kadının, zamana meydan okuyan sessiz savaşı… Her şeyin yerli yerinde olduğu sanılan bir dünyada, kader yeniden yazılacak, hakikatin sert rüzgârı herkesin yolunu değiştirecekti. Bu roman, insanın kendi yolunu çizdiğini sanırken, aslında çoktan yazılmış bir hikâyenin içinde savrulduğunu gösterecek. Süheyla, Ferit, Naim ve Gaetana, hayatın onları sürüklediği yolda adım adım dönüşecek, hiç tanımadıkları yüzleriyle karşılaşacak ve bildikleri her şeyin aslında bir yanılsamadan ibaret olduğunu öğrenecekler. Perde kalktığında, kimse başladığı yerde olmayacak…