Lévy-Bruhl’e göre “ilkel” insanın tüm yaşamı tamamen doğaüstünün egemenliği altındadır. İlkel bir zihin doğa karşısında sürekli kendini tehdit eden güçlerle savaşmak zorundadır ve etrafında olan biten çoğu şey belli bir süre sonra onda saplantıya dönüşür. Kimi zaman bu karanlık düşünceleri zihninden uzaklaştırmayı başarsa da bunların daha sonra güçlü bir şekilde çıkıp gelmesi muhtemeldir. İlkellerin “görünmez güçler” karşısında hissettiği temel şey ise korkudur. “Biz inanmıyoruz, korkuyoruz” derler, mesela. Modern insanın “kaza” olarak tanımladığı şey, ilkel insanın zihninde birden çok kötücül gücün etkisine maruz kalınması anlamına gelir. Bilinmeyen güçler ilkel insanı âdeta bir kurban olarak seçmiştir. Hiç kuşkusuz başka talihsizlikler de art arda gelecektir. Bu talihsizliklerden kurtulmak için o, nazarlıklar, muskalar ve tılsımlar aracılığıyla doğadaki varlıkların ve nesnelerin özünü anlamaya çalışır, doğayı modern insandan çok farklı bir biçimde algılar ve çevresindeki her şeye ayrıştırıcı değil bütünlüklü bir gözle bakar. “Çevremizde her gün karşılaştığımız hastalıktan korkuyoruz. Ölümden değil, acı çekmekten korkuyoruz. Kötü şamanların hemcinslerine zarar vermesine yardım edebilecek olan yaşam, hava, deniz ve toprağın kötü ruhlarından korkuyoruz. Ölülerin ve öldürdüğümüz hayvanların ruhlarından korkuyoruz.”