İletişim halihazırda disiplinler arası bir alan iken, iletişim çalısmalarına dair teorik bir çerçeve kurma çabası kimi zaman kurmaca bir bilimsel alanda , kaotik bir epistemoloji havuzunda ontolojik mücadeleler içine girmek gibi mi oluyor yoksa? Hazır o kadar eleştiriyorken medyayı, medyanın olmadığı bir kamusallık mümkün oldumu hiç insanlık tarihinde sorusu hangi tartışmalara götürürdü bizi? Kamusallık dediğimiz şey, konuşabilme, anlatabilme ve anlamak için dinleyebilme edimleri içinde oynadığımız rollerle ilişkili değil midir? Kamu hizmeti yayıncılığı, yayıncılık alanını düzenleyen yasalar ve yasaları yasayanlar eliyle kamu hezimeti yayıncılığına dönüşür mü hiç? Biz akademik akademik televizyonu anlamaya çabalarken, televizyonda bizi anlamaya çalışırmı? Hayatımız film ise bu filmin yönetmeni senaristi ve eleştirmeni kendimiz olabilir miyiz, birer auteur olamaz mıyız? Tepenin ardında eril söylemlerle örülü bir gündelik hayat olanca hışmıyla pusu kurmuşken , kadınlar için hareket alanları nerelerdir? Kadınlar medyası, eğer var ise, güç ilişkileri ne kadar mesafelidir? Popüler kültür karnavelesk bir şenliksellik ortamı sunarak hem kendini hemde bizleri evrimleştirirmi eline fırsat geçse?Küreselleşmeydi, kültürlerarasılıktı, kimliklerdi, futboldu derken melez bir akademik ilginin çetrefil dünyasından, Erol Hoca'nın dünyasından bizlerin payına düşen nedir? Ailesi, öğrencileri, meslektaşları ve arkadaşları olarak bizler Erol Mutlu anısında bir araya geldik ve burada ardı ardına dizilen sorular temaz eden, yer yer anılarla yüklü böyle bir kitap çıktı ortaya karışık. Ucunda ölüm yok ya... okuyuverirsiniz işte