Eski yoldaşlarımızla anılarımız söz konusu olduğunda yaşadıklarımızın yanında, özel anlar o kadar sınırlı ki! Birbirimizle ne pişti oynadık ne içki muhabbetleri yaptık ne tavla oynadık ne kız tavladık ne dans ettik! Aslında bütün bunların hepsini bilen bir kuşaktan geliyorduk. Ama biz devrimci olunca bunların hepsinden vazgeçmiş, kendimizi sadece ve sadece devrim ve sosyalizm mücadelesine adamıştık. Devrim, demokrasi ve sosyalizm mücadelesinde iz bırakan bir devrimcinin yaşamı söz konusu olduğunda; nasıl devrimci olduğu, kimlerden etkilendiği, kendi kulvarında nasıl yürüdüğü, hangi yol ayrımlarından geçtiği ve ondan geriye nelerin kaldığı önemlidir. Bu bağlamda yapılan bütün çözümlemeler, tarihsel olarak devrimci aklın ayak izlerini sonraki kuşaklara aktarmak anlamına geliyor. Devrim, demokrasi ve sosyalizm mücadelesinde 68’in devrimci önderlerinin iki-üç yıllık kısa yaşamları oldu. Bu yüzden birçoğu evlenemedi, bir meslek ve kariyer sahibi olamadı, eli kalem tutanlar bile istediğini yazamadı. Kitap, makale, şiir ve mektup bırakamadı. Mahir bile yazmayı bıraktı. On’lar sadece eylemlerini gelecek kuşaklara miras bıraktı. Kitapta Mahirlerin cezaevi firarından itibaren İstanbul’da başlayan örgütsel ayrışmayı, bölünmeyi, Ankara üzerinden Karadeniz’e gidiş sürecini ve özellikle de Ünye eylemini ve Kızıldere Direnişi’ni yeniden irdelemeye çalıştım. Çünkü Kızıldere’de ölen yoldaşlar bu tarihsel sürecin yeniden ve yeniden anlatımını geride kalanlardan daha fazla hak ediyorlardı!