Bir gün sırf mutsuz olduğunuz için yargılanırsanız ne yaparsınız? Ya da içinizde bir karınca dolaştığını fark ederseniz? Evet, bizim başımıza gelmez! Ama ya gelirse? Ya bir tavşan gelip sizin aslında bir insan olmadığınızı iddia ederse? Ya bir sabah yatak odanızın kapısını açtığınızda simsiyah bir atla karşılaşırsanız? Nasılsa insan her şeye alışıyor, belki bunlara da alışırsınız.Korkut Kabapalamut, Hiç Yazılmamış Bir Öykü Kahramanının Trajik ve Sürükleyici Hikâyesi'nde tuhaf yolculardan, susmak bilmeyen iç seslerden, davetsiz konuklardan ve yazarından memnun olmayan roman kahramanlarından bahsediyor. Bazen diktatörüyle yüzleşmek istenmeyen bir böcek dolaşıyor kitapta bazen de her şeyi unutmak için sihirli bir kabinden medet uman insanlar. Uzun zamandır karşılaşmadığınız, okuruyla konuşan, okurunu da konuşmaya davet eden öyküler.“Yazılmayı bekleyen bir öykü kahramanı olmak kötü. Bunu gaddar yaratıcıma kim bilir kaç kez söyledim. Beni zerre kadar umursadığı yok. Sabırla sıramı beklemem gerekirmiş. Kendisi olmazsa da başka bir yazar eninde sonunda beni ilgi çekici bulur, kâğıda geçirirmiş. O zaman işte, olağanüstü maceralar yaşarmışım, sevgililerim, belki de bıcır bıcır çocuklarım olurmuş. Bir annem, babam… Sanki tüm bu çılgın, sıkıcı aile kalabalığı çok da umurumda. Ben sadece yazılmak istiyorum. Ne zamandır beklediğimi artık bilemiyorum. Bu boşluğa ne zaman doğdum? Gerçi kimi kez diğerlerinin seslerini yarım yamalak işitiyorum. Yazılmayı bekleyen diğer çilekeş karakterleri yani. Kaderimin ortaklarını, yazınsal fetüsleri. Bazen bir inleme, ilenme, bazen uzun bir iç çekiş, bazense delilere, bir zindana yıllardır insafsızca kapatılmışlara özgü, uzun marazi çığlıklar... Ben henüz bunlardan hiçbirini yapmadım. Belki şimdilik umudumu tümüyle yitirmediğimden; belki çok güçlü, dirayetli bir potansiyel kahraman olduğumdan.”