Fakir bir ailenin tek çocuğudur kendisi. Çok sonraları olmuş Selim. Anne babası çocuktan umutlarını kestiklerinde dünyaya gelmiş. Zengin bir adamın evinde çalışırken evin kızını ayartmış, kaçırmış kızı. Evde doğum yaparken ölmüş karısı. Kızın ailesi kızlarına öyle kinlenmişler ki cenazesine bile gelmemişler. Tavanın içine yağ koydu, üç tane yumurta kırdı. Yağın ve pişen yumurtanın harika kokusu çadırın içini kapladı. Öbür tarafına dönerek üç günlük ekmeği bıçakla dilimlere ayırdı. Ekmeği dilimlerken ekmek kırıntıları yanlara dökülüyordu. Üç gündür yeni kumanya gelmemişti, elde bulunanlarla idare ediyorduk. Bugün ya da yarın yeni erzakı ulaştırırdı ordugah. Yumurta olmuştu, tereyağı yumurtanın üzerinde cızırdayarak köpürüyordu. Yumurtayı tüpün üzerinden aldı, çaydanlığı tüpün üzerine koydu. “Komutanım hemen mi yemek istersiniz, çayın olmasını beklersiniz?” diye sordu. “Çay olsun biraz sonra yiyelim, biraz uykum açılsın.” dedim. “Tamam, komutanım, nasıl isterseniz…” dedi. Yüzüne dikkatle baktım. Yüzüne baktığımı fark etti, başını öne eğdi. “Hikayeni anlatsana bana…” dedim.“Ne anlatayım komutanım, benim hayatımdan ne olur ki?” “Her şeyi, anneni, babanı, karını, çocuğunu anlat bana.”