İnsanlar yaşarken geçmişe baktıklarında, kah hüzünlenir, kah acı bir tebessümle ılık bir rüzgar geçer yüreğinden. İlkbaharın filiz verdiği gibi, bende yeni tomurcuğunu vermiş hayata başlamıştım. Küçücük yüreğim yaşam akışıyla hayaller kurmaya başlamıştı. O çocuksu masum düşüncelerim alıp götürüyordu beni. Uzun yaşamın adımlarını atmaya hazırlanıyordu minicik ayaklarım. Geleceğin yükünün ağırlığından habersiz sadece mutluluğu hayal eden, çocuksu duygularla okula gidip doktor olmanın düşleriyle süslüyordum yarınlarımı. Köyümüzün tozlu yolları gibi uzayıp giden yaşama sürüklenmeye başlamıştım. Bütün yaşamım yüreğimle benimdi fakat yön verememem tatsız hale getirmişti hayatımı, babamın zalim elleri altında. Yüreğimdeki maziden gelen acıları kağıda dökerek ne kadar silebilirim bilemiyorum. Ne kadar unutmak istesen de, bazen öyle bir hatırlatıyor ki en ufak kelimeler. Sanki tekrar yüzüne tokat atar gibi mazin buluşuyorseninle. lşte o anda geri dönüyorsun hatırlamak istemediğin acı dolu günlerine. Mazimin acısını acımasızca suratıma çarparak, hayatımdan belki desilip atamayacağım anlar, bir yanda müzik sesleri, bir yanda alkolün anason kokusu ürkütüyordu minicik yüreğimi. Korku dolu gözlerim büyüyordu. Çarpıyordu şimdi ne olacak diye bekleyen kalbim. Hiç unutamıyorum. Halen irkilerek hatırlıyorum o sesi.“Haydi şerefe” bardağın çığlık sesleri...