Çağımızda finans sektörünün işlemleri dünyanın ekonomik faaliyetlerinin çok büyük bir kısmını oluşturuyor. Ancak bu sektörün birincil ürünü ve aracı maddi değil, spekülatif. Finansal varlıkların neredeyse tamamı hayali, ama hayali olmaları gerçekdışı oldukları anlamına gelmiyor. Hayali finans varlıkları dünyası ile sözde “gerçek ekonomi” arasına net bir çizgi çekmek de artık o kadar kolay görünmüyor. Yaygın borç işkencelerine, şirketlerin pişmanlık duymadan vurgunculuk yapmasına ve hükümetlerin finans korsanlığını kolaylaştıran aktörlere dönüşmesine dayanan finansallaşmış sistem milyarlarca insanın yaşamını etkiliyor. Sonuç, sistemin sağladığı yararların çoğunlukla en zengin yüzde birin elinde toplandığı, dramatik bedellerinse insanlığın büyük çoğunluğu tarafından ödendiği bir dünya; eşitsizlik, ekolojik çöküş, küresel iklim değişikliği, gıda krizi, küreselleşen emeğin zorlu şartları, güvencesiz çalışma gibi acil ve tehlikeli sorunların gölgesinde geçen bir yaşam. Finansallaşmayı bir tür “sorunlu” özgürlük ve olanaklar alanı olarak şirin göstermekle ilgilenmeyen Max Haiven, Hayali Sermaye’de finans sektörünün gündelik yaşamı nasıl etkilediğini, dönüştürdüğünü ve ona nasıl bel bağladığını anlatıyor. Belki de en korkutucu özelliğinin geminin dümeninde kimsenin bulunmaması olduğunu söylediği finansallaşmanın yankılarını bankacılık, kişisel finans ve ekonomi söylemi dünyasının ötesinde arıyor ve finansallaşmanın vatandaş, özne, yaratıcı aktörler, ekonomi katılımcıları ve sosyal varlıklar olarak kendimizi anlama şeklimizde dönüşüm yaratmasına odaklanıyor.Max Haiven, New York University ve Nova Scotia College of Art and Design’da finansın hayali boyutuna ilişkin çalışmalar yürütüyor.