Yanıtlamak kimi soruları, cesaret ister; yanıt bir sorumluluktur aynı zamanda. Soruyu yaşamın her anında yanımızda taşısak da, tıpkı ölülerimizin duyu organlarımız aracılığı ile sızıverdiği zihnimizde kalıcılaşan çürüme kokusunda olduğu gibi, yanıtı gizleme çabası içindeyizdir hep; çünkü “beni intihar paklar” demek kolay, eyleme geçmek zordur. Kim bilir belki de bilinmezliğidir onun; bizi yarı yolda bırakan, her seferinde yolda bırakan. Yaşam da en az ölüm kadar bilinmezdir oysa, yaşadıkça öğrenilen, acı içinde öğrenilen. Anıların yol göstericiliğinde gördüklerimizden korkmamayı öğrendiğimizde, kuşkusuz pek de kolay değil, göreceklerimize dair içimizde oluşan tedirginliği ve henüz var olmayana ancak olması kaçınılmaza dair tekinsizliğin yarattığı kaygıları atlatırız. Umursamamayı ya da geçmiş, bitmiş saymayı… geride kalana ait olmak üzere. Sonunda kimsesizlik, yalnızlık ve ıssızlık olsa bile. Hep öyle değil miydin; düşünmeye ve “anlamaya” başladığım andan beri aslında? Geride kalan kocaman bir yanılsama sadece.