“Sadece göğsünü görüyordum. Kocaman yakası çözük, kıllı göğsünü. Bıçağı olanca gücümle havaya kaldırdım, indirdim. Sert bir yere çarptı ilkin. Elim sendelendi, bastırdım. Ete girerken, kemiklerdeki çıtırtısı koluma, kolumdan bütün vücuduma değdi. Geri çekmek istedim, gelmedi. Hızla döndürdüm. Kömür gibi koyu, simsiyah bir kan, fıskiyelenip dışarı atıldı. Yüzüme gözüme doldu. Bıçağı olduğu yerde, göğsünde bıraktım. Yıkıldı, kıvranmaya, bağırıp çağırmaya başladı. Yeşil yeşil de kusuyordu. Mama, koynundaki polis düdüğünü, korkudan kasılmış, çıkardı; deli gibi öttürdü, öttürdü, öttürdü.” Hasangiller, adından da anlaşılacağı üzere Hasan ve etrafındaki insanları; yani ailesini, arkadaşlarını anlatıyor. Peki, kim bu Hasan? Hasan bir yeni yetme, bir “delikanlı”. Bir yanıyla aylak bir genç adam. Arkadaşlarıyla serserilik etmeyi, tüm gün boş boş dolaşmayı seviyor. Bir yanıylaysa yuva kurmak, bir işin ucundan tutmak isteyen, el yordamıyla kendisini var etmenin yollarını arayan bir kahraman o. Günün birinde, randevuevinde çalışan “dostu” Günay yüzünden elini kana buluyor. Alelade hayatı, geleceğe dair planları altüst oluyor. Hapse girip çıktıktan sonra, hayat aldırışsız ve hercai akıp giderken Hasan da kendisine soruyor: Peki, kim bu Hasan? Ne yapmak istiyor? Hasangiller, hayatta ve aşkta yolunu arayan, buldum sandıkça kaybeden ancak inatla bir kez daha arayacak gücü kendinde bulan bir genci tüm gerçekliğiyle ortaya koyuyor.