Soğuk Savaş dönemi süresince Sovyetler Birliği’ne yakın bir profil izleyen Suriye, hiçbir zaman tam anlamıyla Sovyet Bloğunun koşulsuz şartsız bir üyesi haline gelmemişti. Pragmatist kişiliğe sahip olmasıyla bilinen Hafız Esad’ın SSCB ile kurduğu ilişki karşılıklı ulusal çıkarların üzerine inşa edilmiş bir ilişki olarak göze çarpmaktaydı. Soğuk Savaş döneminde çift kutuplu bir dünya düzeninde yaşıyor olmayı avantaja çevirebilen Esad yönetimi, ABD ile yakın ilişkiler kurmakta zorlandığı hatta ilişkide zaman zaman uç noktalara gittiği de bilindiğinden Suriye iki süper güç arasında denge politikası izlemeye çalışmaktaydı. İsrail karşıtlığının da vermiş olduğu rahatlıkla Sovyetler Birliği ile daha yakın ilişkiler kuran Hafız Esad, ABD ile de ilişkilerin tamamen kopma noktasına gelmemesi için yoğun çaba sarf etmekteydi. Hafız Esad, Sovyetler Birliği’nin çöküşüne kadar olan dönemde farklı uluslararası ilişkilerdeki dengelerin yeniden belirlendiği Soğuk Savaş sonrası dönemde ise çok daha başka bir politika izleyecekti. 1990lı yılların başında Sovyetler Birliği’nin dağılmasıyla birlikte tek güçlü müttefikini de kaybeden Suriye, dış politikada ciddi anlamda yalnızlaşmaya başlamıştı. 1991 Körfez Savaşı Hafız Esad için bir dönüm noktası olmuş Batı karşıtlığını zaman zaman Batı yanlısı bir politikaya çevirmeye çalışmıştır.