Doğada yalnızca insanların değil, canlı cansız tüm varlıkların dili vardır. O dili anlayan çok şey öğrenir. Gül ise doğanın en çok dili konuşan, en çok tadı içeren, en çok kokuyu üreten, en çok renge sahip çiçeğidir. Mustafa Balbay, çiçeğinden dikenine, yaprağından gövdesine kadar her şeyiyle insana yaşamı anlatan en bereketi ağaç olan gül ile kurduğu dostluktan damlalar sunuyor. Okuyucusunu Semerkant’tan Budapeşte’ye uzanan bir yolculuğa çıkarıyor, Fuzuli’den Yunus Emre’ye tüm bilgelerin buluşma noktası olan mis kokulu gülün öyküsünü anlatıyor. Âşık Veysel’in dediği gibi, “Güle kıymet verilmezdi âşık ile maşuk olmasa…”