Sanki böyle günlerde gözümden düşen yapraklar seherin cılız esintisiyle yolunu kaybedecek gibi oluyordu. Oysa asmaya kıyamadığım başım, korkularla başa çıkacak kadar cesurdu. Ben bu korkuyu, kendi yalnızlığımla boğmalı, yalnızlığın mutlu sokaklarında oyunlar oynamalıydım. Hangi acı buna engel olabilirdi ya da hangi yalnızlık, sokağında yalın ayak koşmama? Koşabilirim, evet. Her ne olursa olsun yalnızlıkla dolu dünyamın kalabalık düşüncesi bile içime huzur veriyordu. Gülüşlerimde, mutlu olacağıma dair inanç yüklüydü ve bu inanç, inançların en yücesiydi. Yine de buna rağmen farkında olduğum bir gerçeği saklamak, düşüncelerimin sırtına vurulmuş büyük bir yük gibiydi. Başka gülüşler değmişti artık yüzüme. Hem de bana ait olmayan bir yüz böylesine dürüst bir gülümsemeyi kendine reva görmüştü. Aynaya baktığımda tanıyamadığım bu yüz, bana ait değildi. Darmadağın olan ayna boynu bükük bir şekilde beni reddediyorsa, bu hüznün sebebi neydi?