Her şey, İlke’nin Nükleer Araştırmalar Merkezi’nde çalışan dayısını ziyaret etmesiyle başladı. O ziyaretin ardından tuhaf, canlı rüyalar görür oldu İlke. Bu rüyaların her birinde farklı bir insan olarak beliriyordu. Eski çağlardan günümüze, çok farklı dönemlerin ve olayların içinde buluyordu kendini. Kimdi bu insanlar? İlke’nin gördükleri yalnızca birer düş müydü? Okurlarını farklı çağlara davet eden Bilgin Adalı, bu romanında insanlık tarihi kadar rüya, bellek ve genetik üzerine de düşünüyor. Kitap, kısa öykü tadındaki bölümleri ve Öykü Akarca’nın renkli atmosferiyle, okuru düş ile gerçeğin iç içe geçtiği bir zaman yolculuğuna çıkarıyor.