“İki senelik Kadıköy hayatında, kaynanasının zehirli diliyle her dakika gururunun kırılmasından dolayı çocukluk alçak gönüllülüğü yavaş yavaş kaybolmuş, terbiyesiyle örtmeye çalıştığı kibri sanatkârlık gururuyla birleşerek yüz göstermişti. Rezin, artık kaynanasının her dediğine baş eğmiyor, mantıklı düşünceleriyle haksız saldırılarını reddediyordu.”Ablası Fatma Aliye gibi kadın aydınlanmasına dair kitaplar kaleme alan, Türk edebiyatının ilk kadın romancılarından Emine Semiye, son romanı Gayya Kuyusu’nda 1910’lar İstanbul’unu, Balkan Savaşları ile Birinci Dünya Savaşı arasındaki o çalkantılı dönemi anlatıyor.Bir tarafta Batılılaşanlar, diğer tarafta ise dinlerine, göreneklerine sıkı sıkıya sarılanlar. Adlarına karar verilen kadınlar; büyükanneler, anneler, kızlar, gelinler, torunlar. Üsküdar’dan Şemsipaşa’ya uzanan çapraşık ilişkiler, iş çevirmeler, dayanışmalar. Tüm bunların ortasında ise kendini bulmaya çalışan Yekta, Eltaf ve Rezin.Emine Semiye’den Gayya Kuyusu, ataerkil bir toplumda kadın olmaya dair son derece gerçekçi bir bakış açısı sunuyor.