Allah, kendi sıfatlarının tatları için çeşitli suretler var etti. Her bir surete o tada ulaşma amacıyla hareketler, tavırlar, sesler, nağmeler ve çeşitli ifadeler verdi. Böylece her biri, kendi sakinliği ve kendi hareketiyle hâlin o tadına getirilir; o hareketler, nağmeler ve acayip seslerle Hak bilinir. Gökyüzünün hareketi, yeryüzünün sükûneti ve şaşkınlığı, ağacın raksı, gezegenlerin geliş gidişleri, hayvanların isteklerini yapmaları, ifadeler ve şiirler de böyledir. Hastalık vermeseydi, Rahman olduğunu neyle bilirdin? Merheme ihtiyaç olmasaydı, cimrilik olmasaydı Allah’ın cömertliğini nasıl bilirdin? Büyük mutasavvıf Mevlânâ Celâleddîn-i Rûmî’nin sağlığında oğlu Sultan Veled, Mesnevî’yi yazmasına vesile olan müridi ve halifesi Hüsâmeddin Çelebi ve belki de diğer bazı yakın müritler tarafından yazıya taşınan Fîhi Mâ Fîh (İçindeki İçindedir), genellikle bir âyet veya hadisin yorumu yahut Mevlânâ’ya sorulan bir soru ile bazen de güncel bir olaya temasla başlamaktadır. Eserde Mesnevî’de olduğu gibi çok sayıda âyet-i kerîme ve hadîs-i şerif yer almakta, bunlarla ilgili tefsir ve yorumlar bulunmaktadır. Atasözlerinin, vecizelerin ve farklı coğrafyaların muhtelif şairlerinden Arapça ve Farsça beyitlerin yer bulduğu Fîhi Mâ Fîh fasıllarında Hz. Mevlânâ’nın kendi şiirlerinden beyitler mevzulara zaman zaman eşlik etmektedir. Dünya, âhiret, ahlâk, nebî, velî, insân-ı kâmil, seyrüsülûk, yakīn ve ilâhî aşk gibi tasavvufî konular hakkında da özgün değerlendirmelerin yer aldığı bu klasiği keyifle okuyacaksınız… Yazar Hakkında: 6 Rebîülevvel 604’te (30 Eylül 1207) Horasan’ın Belh şehrinde doğan, ilmî yönünü ve edebî tavrını sûfî kişiliğinde birleştiren Mevlânâ Celâleddîn-i Rûmî, tasavvuf tarihinde hem düşünce hem de sosyal yapı bakımından köklü dönüşümlerin gerçekleştiği XIII. yüzyılın kalıcı etki bırakan ve kendisinden sonraki birikimi şekillendiren temsilcilerindendir. Mevlânâ henüz beş yaşında iken ailesi Belh’ten göç ederek önce Hicaz’a ardından hac dönüşü Şam üzerinden Anadolu’ya gelmiştir. Daha sonra babası Bahâeddin Veled’in Alâeddin Keykubad tarafından daveti üzerine aile Konya’ya yerleşmiştir. Babasının vefatından sonra onun yerine müderrislik yapmaya başlayan Mevlânâ, Bahâeddin Veled’in müridlerinden olan Seyyid Burhâneddin Muhakkık-ı Tirmizî’ye intisâb ederek tasavvufî faaliyetlerini sürdürmüştür. Seyyid Burhâneddin vesilesiyle ilmî yetkinliğini ilerletmesi amacıyla Halep ve Şam’a gitmiş ve burada İbnü’l-Arabî, Sa‘deddîn-i Hammûye, Evhadüddîn-i Kirmânî ve Sadreddin Konevî ile görüşmüştür. Daha sonra Konya’ya dönen Mevlânâ’nın, burada müderrisliğe devam ederken Şems-i Tebrizî ile karşılaşması onun hayatındaki dönüm noktası olmuştur. Mevlânâ, 5 Cemâziyelâhir 672 (17 Aralık 1273) tarihinde vefat etmiştir. Öne çıkan eserleri şunlardır: Dîvân-ı Kebîr, Mesnevî, Fîhi mâ fîh ve Mecâlis-i Seb‘a.