Faust, klasik bir Alman halk hikâyesinin büyüyle hemhal olan, dünyevi zevklere düşkün kötücül kahramanı olarak doğmuş, edebiyatın verimli ve dönüştürücü vadisinde son derece başarılı, ancak hayatından memnun olmayan, bu yüzden Şeytan’la bir anlaşma yaparak ruhunu sınırsız bilgi karşılığında takas eden trajik bir âlime dönüşmüştür. Faust efsanesi, çağlar boyunca onu yeniden yorumlayan birçok edebiyat, sanat, sinema ve müzik eserinin temelini teşkil etmiştir. Faust ve Faustyen sıfatı, hırslı bir kişinin belirli bir dönem için güç ve başarı elde etmek yolunda ahlaki bütünlüğünden vazgeçtiği bir durumu ima eder. Hikâye, İngiltere’de The Tragical History of Doctor Faustus adlı oyununda onu klasik bir şekilde ele alan Christopher Marlowe tarafından popüler hâle getirildi ve iki yüz yıl sonra Goethe’nin elinde, nihai ruhsal kurtuluşuyla, trajedinin de sınırlarını zorlayan tatminsiz bir entelektüelin evrensel destanına dönüştü. Ünlü Faust müfessiri Erich Trunz Goethe’nin eserini bu bağlam içinde çok güzel özetlemiştir: “Faust’ta kendi benliğinin sınırlarını aşmaya yönelik bir özlem vardır; ancak bu özlem onu başlangıçta arzuladığı dinî alana götürmez, aksine acele eder, yanlış adımlar atar, yüce ve zelil olanı karıştırır ve böylece dünyevi olana daha da derinden saplanır. Tam da bu nedenle Faust’un acizliği, insanüstü olana ulaşmaya çalıştığı yerde bilhassa hissedilir hâle gelir. Aslında hadsizliği ve bunun neticesi olan çaresizliği onu Şeytan’la ahitleşmeye götürmüştür. İşte bu durum Faust’un ölümüne değin bütün dramayı belirleyen meseledir.”