Doğumla başlayan ve ilkokulun ilk yarısını da kapsayan erken çocukluk dönemi, mucizevi değişimlerin ve gelişimlerin yaşandığı sihirli bir süreç olarak kabul edilmektedir. Bu dönemde kazanılan davranışların büyük bir kısmının, bireyin ileriki dönemlerinde yaşamını şekillendirebilecek bir etkiye sahip olduğu, yapılan araştırma sonuçlarında vurgulanmış ve erken eğitimin önemi üzerinde durulmuştur. Çağdaş toplumun gerektirdiği, duygu ve düşüncelerini özgür bir şekilde ifade eden, araştırmayı seven, öğrenmeye istekli ve meraklı, girişimci, kendi kendine karar veren, kendisinin ve başkalarının haklarına saygılı, var olan yeteneklerini kullanma becerisine sahip ve öz denetimli bireyler yetiştirebilmek için eğitime gereken önemin verilmesinin ve mümkün olduğunca da en erken dönemde bu eğitime başlanmasının gerekliliği, günümüzün tartışmaya açık olmayan konularının başında yer almaktadır. Kişiliğin oluşmaya başladığı okul öncesi dönemden itibaren çocuğun, gerekli bilgi, beceri, tutum ve temel alışkanlıkları kazanabilmesi, toplumun değer yargılarını öğrenip uygulayabilmesi için ev, okul ve sosyal yaşantı alanlarında planlı bir eğitim sürecine dahil edilmesi ve iyi bir rehberlik hizmetinden faydalandırılması gerekmektedir. Bu noktada erken çocukluk eğitiminin önemi bir kez daha açıkça görülmekte ve 21. yy becerileriyle donatılan çocukların yetiştirilmesinde rol alan ebeveynlere ve öğretmenlere büyük sorumluluklar yüklenmektedir. Kısaca çocuğu merkeze alan, çocukLa birlikte geçirilen eğitim sürecinde gerek ebeveynlerin ve gerekse öğretmenlerin sadece çocuğun ilgi ve ihtiyaçlarını karşılayacak bilgiyi aktaran kişiler olmasından ziyade içlerindeki çocukÇa paylaşımlara da yer verebilecekleri bir ortamın/yaşantının önemli olduğu düşüncesiyle hazırlanan bu kitabın, hayatında çocuğa yer veren, çocukLa olmayı seven ve çocukÇa yaşamayı hiç terk etmeyen tüm okurlara katkı sağlaması dileğiyle…