Tarihi ve sosyo-kültürel yazılı ve sözlü çalışmalar incelendiğinde; Çingeneler hakkındaki adlandırmalar, nitelemeler ve bizzat onların seçimleri ile ilgili (Çingenelerin kendilerini farklı şekilde mesela “Roman” olarak- tanımlamaları, bazılarının Çingene denmesinden rahatsız olurken, bazılarının ise bundan herhangi rahatsızlık duymamasıyla ilgili) türlü örneklere rastlanabilir. İncelenen edebi eserlerde “Çingene” tabirinin bir etnik grubu ve o gruba mensup insanları tanımlamak için kullanıldığı gibi, “Çingeneliğin” olumsuz bir davranış biçimini, bir tavrı yansıtmak için kullanıldığını da görmek mümkündür. Sonuç olarak birçok sözcük gibi “Çingene” sözcüğünün anlamının da bağlamı içinde, özellikle söz sahibinin niyetine göre şekillendiği görülür. Türk edebiyatında Çingeneleri işlediğimiz çalışmamızda yer alan eserlerin tamamının da Çingene olmayan yazarlar tarafından ele alındığını hatırlatmamız gerekir. Yani roman ve öykülerde yer alan adlandırmaların, sıfatların ve yakıştırmaların hepsi bir şekilde toplumdaki ‘geniş grubun’ Çingenelere olan bakış açısını yansıttığı görülür. Ancak incelenen eserlerin birçoğunda Çingenelerin kimlik sorunu üzerinde durulmaz. Mesela Ahmet Mithat Efendi’nin Çingene adlı romanında, Ziba karakteri özelinde Çingenelerin genel tarihi, göçleri, inançları ve toplum içinde kabul görme şartları ayrıntılarıyla anlatılmıştır. Ayrıca romandaki Çingene karakterlerin, toplum içerisinde ‘öteki’ ve ‘aşağı’ olmayı kabullendikleri de görülür. Hem Çingeneler hem de Çingene olmayanlar için ‘biz ve siz’ ayrımı mevcuttur. Ahmet Mithat Efendi’yi takip eden altı eserde ise (Kıpti Düğünü, Yılda Bir, Hayattan Sayfalar, Çingeneler, Değirmen, Arap Hayri) Çingenelerin kimliği konusu üzerinde hiç durulmaz. Onlar kendilerine özgü bir takım özellikleri ile (başlarının cilalı olması, göçebe olmaları, demircilik falcılık, boyacılık vb işlerle uğraşmaları, çalgıcılıktaki başarıları) anlatılmışlardır.