“Latin alfabesiyle kelimelere yeni elbiseler giydirildi ama yine de sözcükler bu kıyafetlerin içinde eğreti duruyordu. Dönemin aydınlarınca da ifade edildiği üzere bir medeniyet değişimi yaşanıyordu. Dilin görüntüsü değişse de içerikte Arapça ve Farsça kökenli kelimeler hâlâ eski medeniyeti temsil ediyorlardı. 1932’de başlayan Dil Devrimi, ‘Doğulu’ kelimelerin tasfiyesi ve yerine yeni kelimeleri koyabilme amacıyla gerçekleştirildi.”Hâle Sert, 1932 yılında gerçekleşen Dil Devrimi’nin aynı zamanda bir “edebiyat devrimi” olarak okunup okunamayacağı sorusunun peşine düşüyor. 1928 yılındaki Alfabe Devrimi ile göstergenin kendisinde yapılan değişiklikten başlayarak, Arapça-Farsça kelimelerin tasfiyesine, Öztürkçe kelime türetme politikalarına uzanan geniş bir alanda, zengin örnekler sunarak, bu politik hamlelerin edebi metinler üzerindeki yansımalarının izini sürüyor.Edebiyat Devrimi, dönem yazarlarının, matbuat dünyasının, bir bütün olarak geniş bir kültür âleminin, farklılaşan reaksiyonlarını da gözler önüne sererken, politikanın sanata müdahil olduğu noktada ortaya çıkan gerilimi de tüm yönleriyle gösteriyor.