Merak edip arka kapağını çevirdiğiniz bu kitap sizi bir zaman yolculuğuna çıkaracak. Sümer ülkesinin sokaklarında yürüyecek, tapınaklarına gidecek, yemeklerinden tadacaksınız. Beş bin yıllık rüzgârlar değecek saçlarınıza… Aşkın ve ölümün penceresinden hayatı ve insanı yeniden düşüneceksiniz. “Böyle sakallarımın ağardığı, sesimin inceldiği, yüzümün derinleşerek Fırat’ın ve Dicle’nin kanalları gibi oyuk oyuk çöktüğü, gözlerimin keskinliğini yitirdiği, kalbimin buruşup, unutma iklimine girdiği bu yaşımda sadece korkak ve alçak da değildim üstelik, barbar ve ikiyüzlüydüm de. Bütün şehirlerin surları yıkılmıştı birden. Akarsular kurumuştu. Bütün kuşlar gökyüzünden çekilmişti. Sabahlar lekelenmiş, akşamlar kendi karanlıklarına gömülmüştü. Olmuş, olmakta olan ve olacak olan her şey birdenbire yok olmuştu. Yeryüzü kibirli ayaklarımın altından çekilmiş, beni dipsiz bir boşluğa düşürmüştü. Gökyüzünün bütün yıldızları ve güneşin bütün sıcaklığı, üstüme düşman askerleri gibi çö-reklenmişti.”