‘’Doğu’nun Rothschildları Konstantiniyyeli – İstanbullu – Camondolar’’, Camondo ailesinin 1492’de İspanya’da başlayan, 1800’lerde İstanbul’da yarattıkları finans imparatorluğu ile zirveye ulaşan, 1869’dan sonra Paris’te büyüyen ve 1943’da Polonya’da Krakow -Auschwitz ölüm kampında sona eren hüzünlü öyküsüdür. Ayni zamanda 1699’da , imzaladığı Karlofça ve daha sonra Pasarofça anlaşmaları ile saldırıcı bir güç olmaktan çıkan , ancak savunucu bir güç durumuna düşen Osmanlı İmparatorluğu’nun , toprak kayıpları, gelir kayıpları, harp tazminatları, artan devlet ve saray masrafları ve önüne geçilemeyen israflar nedeniyle iç ve dış borçlanmasının ve bu borçlanmaların devletin çöküşünün ve çözülmesinin etkenlerden biri olmasının öyküsüdür. Aile reisi Abraham Salomon Camondo ve torunları Abraham Behor ve Nissim’in Osmanlı iç ve dış borçlanmasında, ülkede ilk modern bankacılığın kurulmasında, ilk sanayi tesislerinin işletmeye açılmasında, Abraham Salomon’un 1839 Tanzimat Fermanı’nın hazırlanmasında ve İstanbul’da Galata ve Pera’nın imarındaki katkıları da bu öykünün bir parçasıdır. Bu uzun ve değişik öykünün diğer bir parçası ise ailenin 1869 ‘da Paris’e göç ettikten , zamanın Fransız zenginleri ve bankerleri arasına girmeleri ve Paris sosyetesinin bir parçası olmalarından sonra, torunların çocukları İsaac ve Moise’in iş hayatından çekilmeleri ve güzel sanatlara kendilerini adamalarıdır. İsaac’ın empresyonist – İzlenimci – resim akımının temsilcileri Degas, Monet , Renoir, Manet, Cezanne ve Delaroix gibi sonradan çok ünlü olan isimleri desteklemesi ve bunun sonucunda meydana getirdiği çok zengin koleksiyonunu Louvre Müzesi’ne hibe etmesidir. İsaac’ın Paris’te ve Marsilya’da oynanan bir opera yazacak kadar yüksek bir müzik kültürüne sahip olmasıdır. Moise’in de evini, çok değerli sanat eserleri koleksiyonu ile birlikte, Nissim Müzesi adıyla, ünlü bir iç dekorasyon müzesi olarak Paris’e bırakmasıdır. Ailenin son üyelerinin Auschwitz de ölüm kampında son bulması da bu öykünün hüzünlü bir bölümüdür.