“Biraz daha ileride mermerden yerli bir masa, üstünde kristal bir tabut duruyordu. Bu tabutun yarısı, ağır işlemelerle işlenmiş kırmızı bir örtü ile örtülmüştü. Seza gözlerini zahmetle bu korkunç şeyden ayırabilirdi. Vücudu ürpermişti. Şimdi Charlie onun belini bırakmıştı. Tam karşısında duruyor ve iki elini tutuyordu. Seza’nın başı dönüyordu, düşünceleri darmadağınık, sinirleri harap, vücudu bitkindi. Artık tam akıllı bir insan gibi düşünemiyordu. Her şey bir rüya ve bir kâbus gibi geliyordu.” Kocasının ölümünden dolayı kendisini suçlayan Seza günahlarından arınmak için hacca gitmeye karar verir. Fakat İstanbul’da tanıştığı tuhaf yabancı, Charlie Dawson onu kutsal topraklarda da adım adım takip etmektedir. Charlie’nin Seza’dan istediği nedir? Neden bu genç dulu saplantı hâline getirmiştir? Bu soruların cevabı binlerce yıllık gizemli bir aşk hikâyesinde saklıdır. Dahası, bu ölümsüz aşkın kahramanı bir mumyadır.