“İki genel odağın, ‘iğdiş edilme korkusu’ ile ‘baba katli’nin dolayında gelişir Ece Ayhan şiirinde baba-oğul ilişkisi. ‘Tarihsel zamanın sınırından başlayarak yasanın sûreti ile özdeşleşen simgesel işlevin dayanağını babanın adı’nda görmemiz gerekir’ [Ecrits, s. 278] — özellikle ‘Devlet ve Tabiat’ta yeralan kimi imgeler, Jacques Lacan’ın yukarıdaki yargısını doğrulamak için şiire yerleşmiş gibidirler. Bir karşıtlıklar zinciri halinde gelişir odakların biribirilerine göre konumları: ‘Ölümü ustaca oyalayan babam öldürülmüş ben satarım’ dizesi ‘Oğlum öldürülmüş ben satarım’a dönüşürken karşıtlığa kesin bir görünüm kazandırır.” Enis Batur (Tahta Troya, 1977-1978) “ ‘Ece Ayhan şiirinin kilit noktası dildir,’ demişti Cansever... Cansever haklıydı, Ece Ayhan’ın şiirinde bir maddesellik veya geçirmezlik kazanmıştı dil. Kilit noktası değil, kilitlenme noktası demeyi yeğlerim ben: Şiirin anlamından önce diline çarpıyor ve oraya mıhlanıyordu okur... Neydi, nedir, bu dili özeller arasında daha özel kılan? Nedensizlik içinde nedenlilik, anlamsızlığı kendine alet eden anlamlılık: Hiç bu kadar çıplak ve dolaysızca ortaya çıkmamıştı sanki, sanat yapıtının biçim ilkesi için Kant’ın sunduğu tanım.” Orhan Koçak (“Ece Ayhan’ın Şiirinde Dil ve Bağlam”, Ludingirra, Bahar 1997) “Ece Ayhan’ın şiirindeki genel şema, bu kitapta, en açık ifadesini bulur: Toplum, eşitsizlik üzerine kurulmuştur, sömürülen ve ezilen yalnızca genel olarak yoksul sınıflar değildir ama kadınlardır, çocuklardır (ve bunlara devrimcileri de ekleyebiliriz)... Toplumsal eşitsizlik kategorileri, belli ölçülerde, birbirinin içine geçmiş durumdadır. İşte ‘Devlet ve Tabiat’, bu eşitsizlikler düğümünün kalbine dokunan ve bunu yaparken, büyük bir biçimsel özgünlük içinden, büyük bir isyan lirizmini ortaya koyan bir başyapıttır.” Ahmet Soysal, (“Önsöz”den)