“Değmez bu yangın yeri, avuç açmaya değmez.” —Shakespeare İsmail Güzelsoy; aşka, hayata ve ölüme içkin bir hikâye kuruyor Değmez’de. Hararetli bir coğrafya üzerinde, edip Faruk Ferzan’ın masalsı yolculuğuna davet ediyor okuru. Bu coğrafyanın erdemli yanları kadar yıkıcı eğilimlerini de anlamaya ve anlatmaya adanmış Fennî Sihirler’deki bu adanmışlık hâlini, âdeta cisimleştiriyor romanında. Sık sık yön değiştiren bir akarsuda sihre, ilme, tarihe dokunarak yazma eyleminin büyülü özünü ve Türkçenin diri, tutkulu varlığını ortaya koyuyor. “‘Tanrı, insanın ölümsüzlüğe varmış hâlinden başka bir şey değil,’ diye cevaplıyordu beni Selman Dermanî. ‘Ölüm ile kesilen bir hayatın hiçbir anlamı yoktur. Değmez... Bütün bu çabalara, sağalmaya, hasta olmaya, iyileşmeye, çalışmaya, mülk edinmeye, çocuk yapmaya, âşık olmaya değmez. Lisan öğrenmeye, şiir okumaya, saz dinlemeye, mutlu olmaya değmez. Ancak ölümsüzlük varsa bu dünya hayatının bir anlamı olabilir. (...) Kendimi yeniden, sıfırdan üretmeyi istiyorum. Bunu yapacağım. Hakkım! Kadere teslim olacaksak mağaralara dönelim, haydi!”